Bugünlerde alışkanlıklar üzerine düşünüyorum.
Tekrarlanan her davranış bir tür alışkanlıktır. Ve alışkanlıklar zamana, tekrara ve yönledirmeye bağlı olan kazanılmış ve bilinçaltına yerleşmiş davranışlardır. Bilinçli bir şekilde başlayan bir davranış biçimi zamanla ve tekrara bağlı olarak bilinçaltına itilip otomatikleşmiş bir davranış olmaya başlıyor.
“Madem ki alışkanlıklarımızın kölesiyiz, o zaman iyi alışkanlıklar edinelim” diyor Aristo.
İyi ve kötü alışkanlıklar diye bir kategorizasyon yapabiliriz. Ne zamanki bir alışkanlık tiryakiliğe dönüşmeye başlıyor, o zaman benliğine, sağlığına zarar vermeye ve bağımlısı olduğun ne ise onun kölesi olmaya başlayabiliyorsun. Sigara alışkanlığı, içki alışkanlığı, kişi alışkanlığı gibi….Zamanla keyifli başlayan bir alışkanlık bizi esiri ederek körleştirmeye başlayabiliyor.
Kalıplaşmaya başlamış alışkanlıklarımızın farkına varıp, belki alışkanlıklarımızın dışına çıkmaya başlamak için adım atmak, bize inanılmaz farklı dünyalar, keşifler, tadlar sunabilir.
Mesela yogaya adım atmamla beraber kendimi doğa yolculuklarında daha çok bulur oldum. Ve sene 2001. O yaz bir ay Pattabhi Jois ile Asthanga çalışmış ve Mysore’dan yeni gelmiştim. Aynı sene, Pattabhi Jois’un Amerikaya geleceğini duydum. Hem New York, hem Boulder’da bulunacaktı. Her iki yerde, tekrar Asthanga Yoga’nın babası ile çalışmak için, hiç düşünmeden hemen kayıt oldum. Sabahın erken saatlerinde 5 gibi uyanıp, boş New York sokaklarında yürüyerek Manhattan’ın aşağı kısımda yer alan, yogi ve yoginilerle dolu bir salonda yoga yapmak inanılmaz bir yolculuktu. Akabinde, o zamanki Asthanga yapan New Jersey’li erkek arkadaşım ile Boulder’a yola çıktık. Ve ilk defa bu 10 günlük seyahetim boyunca çadırda kalmam gerekti. Tam bir şehirli olan ben için, bu ilk başta inanılmaz ürkütücü geldi. Çadırda hiç daha önce kalma alışkanlığım yoktu. Nedense çadırda kalamazmışım gibi bir önyargım oluşmuştu. Çadırda kalmak zor, pis, böceklerle dolu ve uyku tulumlarında yerde yatmak rahatsız bir ortamdı kendi değer sistemimde. Ve istemeye istemeye ve eminim surat yapa yapa, çadırda kalmaya razı oldum. Yatakta yatma alışkanlığımın dışına çıkarak, yeni bir keşif içinde ön yargılarımın hiç birinin geçerli olmadığına tanıklık ettim. Ve hatta çok da sevdim çadır hayatını. Daha bir dışarısı ile iç içe, daha bütünsel geldi.
Geçen haftalarda sokağa çıktığım ve kendime ayırdığım günümde, o gün farkettiğim alışkanlıklarımın dışına çıkma ödevi verdim kendime. İlk olarak kuaförde kendimi tamamen saçımı tarayan kişinin ellerine ve ustalığına bırakıp, hiç daha önce yaptırmadığım bir şekilde saçlarıma şekil vermesine izin verdim. Daha sonra (genelde oje sürme alışkanlığım yoktur nedense!) el ve ayak tırnaklarıma hiç sürmediğim bir renk sürülmesine çok kolay bir şekilde ikna oldum. Ve kuaförden çıkıp, İstiklal’de yürürken dondurma almak için durdum. Genelde yine nedendir bilmem hep çilek ve kavun topları alırım yerleşmiş ve kalıplaşmış bir alışkanlık ve bağımlılık içinde. Halbuki tadmadığım o kadar çeşit varki… Ve dondurmamı sunan kişiye onun en beğendiği iki tadı sordum. – Şeftali ve karadut, dedi. Günlük rutinimde hiç aklıma gelmeyecek iki tad. – Tamam, dedim… Ve o kadar da afiyetle yedim ki…
Yoga pozları uygulaması da, alışkanlıklarımız ile karşılaştığımız bir alan olabiliyor. Fiziksel, zihinsel ve/veya duygusal….Ve farkındalığın başladığı yerde, karşılaştığımız ne ise, orda bir rahatlama ve kabullenme başlayabiliyor. Ve belki bu bilinçli uyanıklık içinde, düşünmeden bizi esiri haline getirmiş alışkanlıklarımızın dışına çıkmaya ve dışına çıktığımız yerde değişimi ve dönüşümü davet etmeye başlıyabiliyoruz. O yüzden fiziksel yoga uygulamasının bir araştırma içinde yapmamız sonsuzluğa ve gizemi açılan bir kapı…Bazen fiziksel olarak bedenimiz içinde yapacağımız ufakcık bir milim farklılık çok şey değiştirebiliyor.
İlk senelerde yoga yaparken, sınıfta favori bir yer edinip, hep aynı yere matimi serme alışkanlığım vardı. Hatta bunun farkında dahi değildim. Bir gün hocam, – Mey hep aynı yere matini seriyorsun, belki bugün farklı bir yere serip, bu alışkanlığını bozmaya başlabilirsin, demişti. Sözünü dinleyip, farklı bir yere yöneldim matimle. Sanki bütün algımda yeni bir kapı açılmıştı. Hayatı hep aynı pencereden görmek bir süre sonra körleştirebiliyor sanki. Yenilikler içindeki benle karşılaşarak ilerleme devam ediyor hayatın bütünlüğü ve gizemi içinde sanki.
Kimbilir daha nice beni engelleyen, körleşmiş alışkanlıklarım var…Ama bazen de beni okuyan okurumun da söylediği gibi, alışkanlıkların güvenli ortamında gelişim daha mümkün….Alışkanlıklarımız nedir? Bizi körelten veya bizi ilerleten alışkanlıklarımız nedir?
Kalıplaşmış alışkanlıklarımızın farkına varıp, dışına çıkmak yepyeni sunuşlar içinde yeni tadlara doğru açılmamıza imkan verebiliyor. Ve kimbilir bu yenilenme içinde, farklı bir dönüşüm de başlayabiliyor. Farklılaşmaktan korkmadan, cesur bir şekilde kendimizi hayatın gizemi içine davet edebilme dileği ile….
Sevgiyle mey
Comentarios