(Kaz dağlarından akan soğuk sularda serinlerken)
Havaların ısınması ile beraber İstanbul’un yoğun şehir hayatında dahi olsa, doğa ufak ufak da olsa kendini ifade etme yollarını bulabiliyor. Kimi zaman bir ağaçın filizlenmeye başlayıp çiceklenmesinde, kimi zaman tatlı bir şekilde güneş ışınının sıcaklığının yüzümüze vurmasında, kimi zaman serin esen rüzgarın tenimizle temasında…..Ama kendi adıma konuşursam yaşadığım İstanbul’umda doğaya hasretim ve eminim ki şehir hayatında yaşayan birçok kişi benim gibi doğaya olan bu özlemlerini derinliklerinde yaşıyorlardır.
Havaların ısınmaya başlamasıyla düzenlenen yoga yaz kampları büyük bir sevinçle beklediğim yazın en önemli, özgün ve vazgeçilmez etkinlikleri benim için.
İlk yoga yaz kampımı 2007 senesinde Cihangir yoga araçılığı ile Kaz dağları Hızır kampında gerçekleştirdim. 2007 ‘den bu yana Kaz dağlarının bağımlısı olarak her yaz 2 kere eşsiz güzellikte doğaya sahip Hızır kampına düzenli olarak gidiyorum. Alıştığımız şehir hayatının düzeni dışına çıkarak, çok daha sadeleşmiş bir doğa hayatının içine girince, kendi benliğimizin derinliklerinde yatan çok tanıdık, bildiğimiz özümüze yakınlaşıyoruz gibime geliyor. Şehir hayatının gürültülü ve stresli yaşantısından doğaya adım attığımız an zaman kavramını yitirebiliyoruz. Doğa hemen etkisini göstermeye başlıyor: Kişiyi farkında bile olmadan, usulca, yavaştan, nazik bir şekilde beslemeye başlıyor. Güzel mis kokulu havayı ciğerlerimize çekmek, nehirin sopsoğuk sularında serinlemek, doğanın kendi bütünlüğü içindeki yaşama tanıklık etmek çok şifalı ve beliğimize kazınan unutulmaz çok değerli deneyimler oluyor. Hızır kampında çalışan ve çevresinde yaşayan insanlar çok doğallar, gönülleri çok açık, sizi olduğu gibi kabul eden insanlar. Ve kişi doğa şartları içinde azla yetinmeyi öğrenerek, sadeleşerek zenginleşmeye başlıyor. Akşamları gökyüzü kapalı değilse binbir yıldızı seyretmek, saatlerce karanlığın ışığında kalmak, uyurken doğanın sesini dinlemek o kadar besleyici ve şehir de unuttuğumuz hazlar ki, hatırlaması ve tadması eşsiz bir mutluluk oluyor her defasında.
Doğanın kendi bütünlüğü içinde yoga yapmanın keyfini ve hazzını anlatmak, kelimelerle ifade etmek biraz zor. Söze vurmak ve deneyimleyerek tatmak arasında çok büyük bir fark var gibime geliyor. Doğanın sesleri, kokusu, bütünlüğü içinde, kendi beden ve nefes bütünlüğünüzden yola çıkarak yapılan yoga uygulamaları çok yoğun hisleri beraberinde getiriyor. Anda olmak, tek olmak, doğanın içinde vücut bulmak, bedeninizin doğasının , zihninizin doğasının, ve bilinçin doğasının farkındanlığı içinde varolmak kelimelerle anlatılması zor bir hazzı beraberinde getiriyor. Doğanın içinde bir kaç gün sabah akşam yoga uygulaması yapan kişi çok farklı bir şifa ve farkındalık içinde bütünleşmeyi tam hissederek evlerine dönüyorlar sanki.
Ve bu doğal ortamda birbirini tanımayan farklı insanlar, şehirdeki kişiliklerini ve kalıplarını bir kenara bırakıp, çok içten ve samimi bir birliktelik içinde çok derin bir paylaşım içine giriyorlar. Belki o anda kalsa dahi, çok derin, çok özel paylaşımlar ve sohbetler oluyor. Ve girilen bu sağlıklı doğa ortamında yenilen doğal yöre mutfağı ve yemekleri acıkan midemize her seferinde en görkemli ziyafet oluyor.
Yaşamın döngüsünde yer alan yaşamın elementlerini: eteri, havayı, suyu, ateşi, toprağı, yaratılan alanda, doğa içindeyken net bir şekilde hissedip, yaşam bütünlüğü içinde birbirine olan bağını ve ilişkisini çok kolay gözlemleyebiliyorsun.
Doğayı gözlemlemek bir meditasyon hali içinde araştırmacı bir zihinle anda olarak dinlemek bambaşka bir algılayışı beraberinde davet edebiliyor. Geçenlerde Arjantinde 10 gün boyunca tek başına dağlarda trekking yapmış bir arkadaşımın çoşkulu paylaşımı ve anlayışı halen kulaklarımda çınlıyor. Doğanın özü ve bütünlüğünü gözlemlerken şahit olduklarımız, merak içinde deneyimlemeye izin verdiğimiz doğanın kendisi, hiçbirşeyin birbirinden kopuk olmadığını, herşeyin koşullanmış bir şekilde etkileşim altında birbirine bağlı olduğunu bize tekrar hatırlatıyor. Doğanın kendisi de çok güzel olabildiği gibi, çok hırçın, tehlikeli olabiliyor. Doğanın işleyişinde ve bütünlüğünde bir düzen var. Ama bu her zaman çok adil bir düzen değil, iyi de var, kötü de var, güzel de var, çirkin de var, yaşam da var, ölüm de var. Ve doğadan yola çıkarak deneyimlediğimiz ve yaşadığımız bu farkındalık kendi hayatlarımızda kendimizle ve başkaları ile kurduğumuz ilişkilerimizde ifade bulmaya başlıyor sanki . Kişi kendini kopuk hisserek yaşadığı ıstıraptan bir nebze dahi olsa bütünün parçası olduğunu hatırlayınca özgürleşmeye başlıyor.
Doğanın bütünlüğünü, yaşamın bütünlüğünü hatırlamak büyük bir özgürlüğü beraberinde davet ediyor. Bu bütünlüğü çokca unutabiliyoruz yaşadığımız şehir hayatlarında. Bunu hatırlamak benim için en azından çok önemli: Yoga yaparak veya doğa ile kucaklaşarak.
Yazımı burda bitirmeden önce, yazın yoga yaparak doğanın bütünlüğü içinde tazelenmeye davet ediyorum sizleri.
Comments