Geçenlerde bir anım belirdi durup dururken belleğimde. Ben ve babaannem, evinin mutfağındaydık beraber. Yaşım 5 ve ya 6 civarı diye tahmin ediyorum. Babaannemi ocağın başında yemek yaparken seyrediyordum. Birden tarifi zor bir his içine girdim. Sanki kendi bedenimin dışına çıkmış, kendimi ve orda yemek yapan hanımı ve hayatı, dışardan gözlemlemeye başladım. Ben kimim , niye bu mutfaktaydım, ne yapıyordum gibi çeşitli sorular peşpeşe sıralanmıştı. Belki bir dakika bile sürmemişti ama bana sanki çok uzun gelmişti ve bir hayli sarsıldığımı hatırlıyorum. Beden dışı bir tecrübe mi yaşamıştım pek bilmiyorum ama hep sanki o küçük yaşımdan itibaren ben kimim sorusuna cevap aradığımı hatırlıyorum.
Yoga ile üniversite eğitimi için gittiğim New York da tanıştım. Hatırladığım ilk dersten itibaren hissettiğim yoğunluk duygusu idi. Gözyaşlarımı tutamıyordum. Tecrübe ettiğim belki de ilk kez kendimle bu kadar yoğun ve derinden bir ilişkiye girmemdi. Sanki yaşadığım farkındalık içinde ilk defa fiziksel olarak ne bileyim ayak parmaklarıma bakıyordum. Ilk defa bu kadar kendi içime korkusuzca ve yargılamadan bakma ve dinleme imkanı yaratılmıştı. Gözyaşlarım ne sevinç, ne üzüntü yaşlarıydı. O farkındalık içinde kendimi keşfetmenin verdiği rahatlama duygusu idi bence. Ve Yoga hemen o gün ilk dersten sonra beni kendine bağladı. Artık hayatımın vazgeçilmesi olmuştu. Ihtiyaçını hissettiğim bir sığınağım olmuştu. Hatta derslerde hiç konuşmasak bile beraber yoga yaptığım kişiler, o sığınağımda derinden birşeyler paylaştığım kişiler olmuştu. Bir topluluk bulmuştum ve bu topluluk benim ben olmama, olduğum gibi olmama izin veriyordu .
Yoga herşeyden önce bir farkındalık çalışması ve kendini davet ettiğin sabitlik içinde derinden bir dinleme hali. Bu farkındalık çalışması içinde, ilk karşılaştığın katman kendi fiziksel bedenin. Hissederekten algılarının yardımı ile bedeni keşftemeye başlıyorsun ve bedenini dinleyerekten neyi, nerde, nasıl kasmaya başladığını algılamaya başlıyorsun. Daha sonra bu farkındalık, nefese ve zihne ve kendi ruhunun gizemi içinde daha derinlere taşınıyor. Bu keşif yolculuğu çoğu zaman kolay olmuyor. Insan kendi benliğinde çıktığı bu yolculukta, açıklık içinde, birçok alışkanlıkları, yargıları, egosu, hisleri ve acıları ile karşılaşıyor. Ama belki de ilk defa kendi karşısında bu kadar çıplak kalabilme imkanı bulabiliyor ve en güzeli yargısızlığa, yorumsuzluğa davet edildiği bu ortamda, sınırsızlığı keşfetmeye başlıyor.
Bir hocam yoganın hipnozdan çıkma durumu olduğunu söylemişti. Sanki doğumdan itibaren istemli veya istemsiz bir şartlandırılma içinde yaşamış ve yoga ile bu şartlandırılmışlıkların dışına çıkıp, kendi içimize uyanarak daha tam olma imkanı verilmişti, kalbimizin iç sesini duyarak. Kalbimizi duymak, kim olduğumuzu duymak çok kolay değil. Hep konuşan zihnimizin sesini kısmak biraz zaman alıyor. Yoga ve meditasyon yaparken girdiğimiz sabitlik sessizliği içinde, birşey yapma ihtiyaçı duymadan, sadece olanla kalmayı araştırarak, beden içindeki hislerimizi duymaya başlıyoruz. Ve eğer bize sunulanı dinlemeye ve duymaya başlayabilirsek, herşey hayatta bütünlük içinde rehberimiz olmaya başlıyor.
Yoga en basitinde bütünlük, birlik anlamına geliyor. Bu bütünlüğü fiziksel uygulama sırasında, asanalar sırasında (asana, yoga pozisyonları ve ya durum anlamında) beden içinde hissetmeye başlıyoruz. Girdiğimiz asanaların içine adeta yerleşerek, o andaki duruma göre, yere dolayısı ile toprağa kök salıyoruz, kök saldığımız yerden, beden içinde o bütünlüğü hissederek, gevşeyerek açılmayı, uzamayı hissederiyoruz. Nihayetinde nefese odaklanan zihin, beden, nefes ve ruhumuz, bu adama içinde bir bütünlük içine davet ediliyor. Ve neticesi kanımca vazgeçilmez oluyor. Yoga bizi olduğu gibi olanla kalmaya ve ana, şimdiye çağıran bir pratik. Değerli yoga üstadı Pattabhi Jois’un söylediği kulaklarımda çınlıyor :“Yoga % 1 teori, %99 pratik“ demişti. Yoga hakkında bir çok kitap okunabilir, felsefesi tartışılabilir ama hiçbirşey pratik yaparak, tercrübe ve deneyimleyerekten hissettiklerinin yerine geçemez.
Bence yoga uygulamasının en güzel hediyelerinden birisi, kendinden yola çıkarak başladığın bu yolculukta, kendine yakınlaştıkça aslında başkalarını anlamaya başlayıp, başkaları ile ve dolayısı ile hayatla daha yakından ilişkiye girmeye başlaman. Bu bütünlük anlayışı içinde, kendini başkalarında, başkalarını kendinde görmeye başlıyorsun. Sonuçta öz birdir olgusuna varmaya başlıyorsun, düşünen aklınla değil, hissederek.
Comments