top of page
  • Yazarın fotoğrafı

COOK LİFE DERGİSİ İÇİN İSMAİL DAĞLI İLE YAPTIĞIM RÖPORTAJ

Röportaj: İsmail Dağlı

Kendi kendine iyileşme

I.D:

Mey Elbi’yi tanıyabilir miyiz?

M.E:

“Annem İsviçreli, babam Türk olduğundan iki kültür arasında büyümenin hem zenginliğini hem de yabancılığını çok hissettim. Saint-Michel fransız lisesinden mezun olduktan sonra, 17 yaşında İsviçre’ye okumaya gittim. Cenevre Üniversitesi sosyoloji bölümünden mezunolduktan sonra Türkiye’de bir reklam ajansında çalışmaya başlamışken, tekrar buralardan uzaklaşma isteği ile New York’a yüksek lisans yapmaya gittim. Orada öğrenci olduğum yıllarda, 24 yaşındayken yogayla tanıştım. Küçükken çokça kendimi dışında hissettiğim,kendi bedenimi dışarıdan seyredebildiğim bu dünyada ne yaptığımı, kim olduğumu Allah’ı ve kainatı çok sorguladım. Yaşamın bütün bu gizemi ve büyülü sırları içinde rahatlamamı yoga, meditasyon ve girdiğim diğer tüm arayış yolları sağladı. Meğer yıllardır hep farkında olmadan hep kendimi arıyor, ruhumun kayıp parçalarını toplamanın yollarını bulmaya çalışıyormuşum. Yoga ve meditasyon benim için kendimi, kendimden başlayarak yaşamı, herşeyi, herkesi sevme yolu. Yaşamın olduğu gibi akmasına tanıklık edip, acısı ve tatlısı ile onun dışında değil içinde olduğumda yaşamla savaşım bitti. Yaşamın bolluk ve bereketine, her ne oluyorsa kendi bilinç akışı içinde olduğuna güvenmeyi öğreniyorum. Kendimi ve ait hissettiğim yeri kalbimde yoga ile buldum. Okuldan mezun olduktan sonra video kurgu alanında çalışmalara ve yogayla ilgili videolar yapmaya başladım. Yine de kendimi en iyi

ifade ettiğim yer yoga matının üzeri oldu. 11 Eylül’den sonra işimi kaybedince mezun

olduğum Om Yoga’nın da referansıyla çeşitli yoga merkezlerinde dersler vermeye başladım ve uzun süre freelance kurgu yapmaya devam ettim. 2001′den beri yoga dersleri vermekteyim ve yoga ile bağım her geçen gün, aynı hayat gibi değişiyor, dönüşüyor ve tutkuyla devam ediyor. Dokuz sene New York’ta yaşadıktan sonra Türkiye’ye döndüm ve Cihangir Yoga’nın ana hocası olup Nefes Yoga, Jiva Yoga, Cihangir Yoga ve Githa Satya Yoga’da birçok hocalık eğitimi verdim. Birçok öğrencim oldu… Bundan dört sene önce ailem olan Cihangir Yoga’dan ayrılıp, bir nevi konfor alanımdan çıkmak, yumuşak sınırlarımı keşfetmek, büyümek ve genişlemek istedim. Githa Satya’da hocalık eğitimleri vermeye başladım ve geçtiğimiz sene Githa Satya’nın ortağı oldum ve bir stüdyonun ortağı olarak yine çok öğretici bir süreç olan işletme kısmına da geçiş yaptım. Bugün yaşadığımız gibi bilinmezliklerin her sektör için etkisi zor olduğu gibi bir stüdyo olarak ayakta kalmak da çok zor. Biz bir şekilde sürece uyum sağlayıp Githa Satya’yı Mart ayından itibaren online platforma taşıdık. Gümüşsuyu stüdyomuz maalesef kapalı kaldı. Kasım ayında sürpriz bir şekilde gelen bir ortaklık teklifini kabul edip, Moda’da Sports Universe spor salonu ile güzel bir işbirliği içinde Githa Satya’yı yeniden canlandırdık.

I.D:

Bu aralar neler yapıyorsun? Günlerin nasıl geçiyor?

M.E:

Günlerim bu aralar çok yoğun geçiyor. Yeni açılan, taşındığımız Moda Stüdyomuz ile çokça ilgileniyorum. İşletme kısmı, ortaklıklar, hocalar ile ilişkiler, okulumuzun eğitim içerikleri ve haftalık ders programlarını ayarlamak gibi birçok idari kalem çok vaktimi alıyor. Tabii bir yandan hocalık eğitimlerine hazırlanmak, öğrenciler ile diyalog ve ödevlerini okuma, haftalık grup dersleri (hem zoom üzerinden, hem de fiziksel canlı Moda Stüdyomuzda) ve özel dersler derken günlerim yoğun geçiyor. Herşeyden önce keyif almaya bakıyorum ve hepsini çok severek yapıyorum. İşletme kısmı stresli olsa dahi, ortaklarım, beraber hocalık eğitimi verdiğim Rana Ortan hocam, çalışanlarımız ve öğrencilerimizin destekleriyle problemlere çözüm odaklı yaklaşmaya ve inandığım yolda anlam bulmaya, almaya ve vermeye çalışıyorum.

Sabahları erkenciyim ve enerjik kalkıyorum. Atladığım bazı sabahlar olsa da meditasyon

benim için çok önemli bir alan olduğundan her sabah meditasyona oturmaya özen

gösteriyorum. Kendi iç dengemi bulmama, güne berrak ve dingin bir zihin ile başlamama yardımcı olan, gönül açıklığı ile nerdeyim, neye ihtiyacım var, bunları nasıl dillendirebilirim, iç kaynaklarım ve dış kaynaklarım nelerdir sorularına cevap bulabildiğim, kendimi derinden dinleme imkanım olan bir alan. meditasyonun yanı sıra yoga pratiklerimi de aksatmamaya çalışıyorum ve hala beslenmek için evimin konforunda zoom üzerinden kendi stüdyomuzdaki derslere giriyorum ara ara. Yoga matımın üstüne çıktığım zaman o an bedenimin ihtiyacı doğrultusunda harekete ediyorum ve daha sonra da günlük akışımı takip ediyorum. Genelde bir şeyleri unutmamak için to do list yapıyorum ve günlük hayatımın içinde dengeli bir

şekilde dostlarıma da vakit ayırmaya, onlarla beraber genişlemeye özen gösteriyorum.

Bu yazı genellikle İstanbul dışında doğaya, toprağa yakın olarak geçirdim. Şimdi kış vakti

soğuklarla beraber İstanbul’daki evimin de özlemiyle eve çekilmeyi çok seviyorum. İçerde

olma ve içi dinleme pratiklerini bir hasat vakti gibi düşünüyorum. Akşamları genelde 23.00 –24.00 gibi yatıyorum. Bu dönem en çok Tango’yu, sarılmayı, sarılarak ve hissederek dans etmeyi çok özledim. Dans da maalesef pandeminin en çok zarara uğrattığı alanlardan biri oldu.

I.D:

Zihin neden şifa ve dönüşüm için en güçlü aracımızdır?

M.E:

Zihin ve bedeni algımda pek birbirinden ayırmıyorum. Zihni eskiden beyin olarak algılar ve kafamda sanırdım ama zihnimiz bedenimizin her yerinde en büyük şifa ve dönüşüm için en güçlü araçlarımızdan biri ve bedenimizin de bir zekası var. Beynimiz plastik bir yapıya sahip ve doğru tekrar ile yeni yollar oluşuyor. Takıntılı ve bağımlı bir yapısı olan zihnimizin dönüşümü için çok güzel teknikler var. Bu tekniklerden biri düzenli bir meditasyon pratiği. Her şey düşüncede yaratıldığından ve bir frekanstan ibaret olduğundan düşüncelerimizin dönüşümü de mümkün. Hepimizin zihni birer bozuk plak gibi aynı sarmal düşünce döngüsüne giriyor ancak meditasyon gibi bir teknik ile zihnimizi doğası ile dostane bir tavır ile yakınlaştırmaya başlıyoruz. Bir duygu veya düşünce seline kapılmaktan ziyade, her ne oluyorsa onunla sağlıklı ve farkındalık içinde bir ilişkiye girmeye başlıyorsun. Bu taşıdığımız ana farkındalığın bir niteliği de nazik, tarafsız ve anlayışlı bir tavrı olması. Böylece koşullanmış zihnimizin doğası ile tanışmaya ve kendimizi anlamaya başlayıp, dikkatimizi farkında bir tavır ile başka yerlere çevirmek bir dönüşüm yaratıyor ve bakış açımız değişmeye başlıyor.

I.D:

Kendi sorunumuzu kendimiz çözebilir miyiz?

M.E:

Bu sorunun cevabı hem evet hem hayır. Bence bir şeylerin yolunda gitmediğini, veya bir

şeylerin hep aynı tekrar içinde olduğunu farkedip, içinde bir türlü tam tatmin olmadığın bir yeri hissettikten ve bunu kendine itirafını yaptıktan sonra bir arayış ve bir yardım çağrısında bulunmaya başlıyoruz. Benim de yıllarca gittiğim bir terapistim oldu. Anladım ki iyileşmenin %50 si kişinin istemesi ve farkına varması. Doğru yönlendirmeler ile kişiye o güvenli alan yaratıldıktan ve doğru destekler verildikten sonra kişi soruların cevaplarını kendi buluyor. Her kişinin içinde bir şifacı olduğunu düşünüyor ve biliyor, yoga hocalığımda da hep bunu hatırlatıyorum. Kişinin kendi kırılgan gücünü hatırlayıp, kendi şifacısı olduğunu anımsatmaya çalışıyorum. Yeter ki kişi buna niyetlensin, istesin. Niyet, yeterli çaba, istek, gayret, inanç, disiplin ve doğru pratik ile kişi kendi kendinin şifacısı olur.

I.D:

Kendi Kendini İyileştirme Süreci Nedir? Vücudunuz Kendini İyileştirebilir mi?

M.E:

Evet kişi dünya çapında ün yapmış birçok şifacıdan biri olan Louise Hay ve ağır depresyon ve intihar eğiliminde olan Eckhart Tolle gibi kendi kendini iyileştirebilir. Üç sene süren Organic İntelligence adı altında somatik bir travma terapi eğitimi aldım. Benim inancıma göre kişinin iyileşmeyi istemesi en önemli adımlardan biri. Sonra tabii ki de kendisine uygun terapiyi bulması ve terapisti ile kuracağı ilişkinin niteliğinin yargısız ve şefkatli bir şekilde kabul gördüğü bir nitelikte olması da çok önemli. Terapinin kendisinin iyileşme içinde çok az bir oranı olduğu görülmüş; yani yeterki kişi kendisi istesin ve yeterli derecede desteği ve güveni hissetsin. Bedenimiz çok akıllı ve bilge ve doğru desteklendiği zaman gerek besinlerle gerek güvende hissetmesi ile sinir sistemi yatıştığında, düzenli bir yaşam stili ile beden kendi kendini iyileştirme, onarma ve dönüştürme potansiyeline sahip. Ünlü bir psikolog olan Carl Rogers’ın beni derinden etkileyen bir cümlesi var: “Kendimi olduğum gibi kabul ettiğim zaman değişebileceğim gerçeği, tuhaf bir paradokstur.” (The curious paradox is that when I

accept myself just as I am , then I can change.)

Bunun yanı sıra Meksikalı bir doktorun verdiği the New Medicine Nirdosh adlı eğitimde

öğrendiğim bedene bütüncül bir şekilde yaklaşma anlayışı, bedenin dikkatimizi çekmek, beni gör, burda bir problem var demek için hastalandığını anlatıyor. bu yaklaşım astalık terimine olan bakış açımı değiştirmeye başladı ve beni hastalığın kökünde yatan sebebi araştırmaya yönlendirdi. Bakış açımız değişip, bedenimize güvenimiz arttığında, onu derinden dinlemeye ve doğru desteklemeye başladığımızda bedenin kendi kendine iyileştirme gücü var.

I.D:

Kötü alışkanlıklarımızın, bağımlılıklarımızın ve normal altı davranışlarımızın gerçek

kaynağı nedir ve bunları değiştirmek için zihin çalışmalarını nasıl kullanabiliriz?

M.E:

Bence her insanın kendini iyi hissetmek istediği için bağımlı ve takıntılı olmaya meyili var.

Ama kişinin genel olarak bu meyili içindeki boşluğu dışarıdan yapay ve geçici bir şekilde

doldurmaya çalışması, uyuşturucu maddeler kullanarak kendini anlık olarak iyi hissetme hali ancak sonrasında bir düşüş ve bir dopamine bağımlılıkla kısa süreli, uyuşturmaya,

hissizleştirmeye ve hayattan kopmaya doğru götüren bir süreci var. Halbuki kişi eğer içindeki boşluğu dışarıdan geçici ilişkiler ile değil sadece içten doldurabileceğini idrak edebilirse ve o boşluğu doldurmak için neler yaptığını, altında yatan derinden özlem duyduğunun ne olduğu, kendini bağımlılığa iten kök ihtiyacın ne olduğunu sorarsa değişim kendiliğinden başlıyor.

Meditasyon, farkındalık, şükran ve öz-şefkat çalışmaları beynin değişiminde büyük rol

oynuyor ve bence kişinin sinir sisteminin esnek dayanıklılığı arttıkça, acı ile olan ilişkisi

değişmeye başlıyor. Onu görmezden gelmekten veya kaçmaktan ziyade, acının yaşanmasına izin veriyor. En büyük ızdırabımızı kendimiz zihnimizde yaratıyoruz ve acıya direndiğimiz zaman ızdırap oluşuyor. Yapmamız gereken acısı ve tatlısı ile yaşama hoşgeldin demek.

Beraber, topluluk ve bir kavim olmak, desteği ve keyifin şifasını hissetmek çok önemli.

I.D:

Fiziksel, duygusal, zihinsel, davranışsal ve ilişki düzeylerinde iyileşmenin temel adımları

nelerdir?

M.E:

Kişinin kendinin istemesi, kendini yargılamadan olduğu gibi kabul etmesi ve daha iyi

hissetmek için gerekli olan niyet, inanç ve gayreti göstermesi ve gerekirse dış faktörlerden yardım alması her katmanda değişim ve dönüşümün başlaması için çok değerli.

Kişinin bir terapiye başladığında daha iyi hissetmesine sebep olan şeyin ne olduğu hakkında istatiksel bir çalışma yapılmış. Bunun sonucunda kişinin iyileşeceğine olan inanç ve isteğinin %15, seçtiği tekniğin (somatik ya da psikoterapi) %15, kişinin terapisti ile oluşturduğu ilişkinin %30 (danışan için güvenli ve destekli, yargısız ve kabul gören bir ilişki kurmak) ve hayat tarzı, beslenme düzeni, aile vb. dış faktörlerin ise %40’lık bir yer kapladığı olarak belirlenmiş.

I.D:

Manevi seviye nedir, gücüne nasıl erişebiliriz ve hayatımızın her seviyesini dönüştürmek

için onun bilgeliğini ve ilhamını nasıl kullanabiliriz?

M.E:

Manevi seviye benim için görüşünü görünür olandan görünmez çevirmekle alakalı. Kendinin biricikliği ve sıradanlığının kabulü içinde yaşam bütünlüğünde yerini bulmak ve yaşamın esrarlı, gizemli ve bütüncül işleyişine güvenmek ve teslim olmakla ilgili. Benim

maneviyatımı güçlendiren ve dönüştüren yoga ve meditasyon pratikleri oldu. Yaşamın

gizemine, bolluk ve bereketine güvenerek, olana ve olmayana şükretmek çok değerli.

Buddha’nın en temel öğretisine göre yaşamın içinde her şey şartlanmış bir şekilde birbirine bağlı ve herşey süreksizlik hali içinde, değişiyor ve dönüşüyor. Benim için günlük pratikler olan yoga ve meditasyon bu kolayca unutulabilen bütünlük anlayışını an be an bana hatırlattığı ve yaşamın içinde her ne olursa olsun daha kolay gevşememe vesile olduğu için çok değerli. Benim yoga babam Godfrey’in çok sevdiğim bir cümlesi; yoga gevşemek ile ilgili, kim olduğunu, ne olduğunu ve nasıl olduğunu bulmaya çalıştığın bir ömür boyu sürecek tutkulu bir araştırmadır der.

I.D :

İyileşme sürecini hızlandırmak için şu anda yapabileceğimiz en iyi şey nedir?

M.E:

Bence böyle bir zaman diliminde, kendimize, sevdiklerimize ve yaşama olan sevgi ve

sorumluluğumuzdan dolayı, kendimize iyi gelen ne varsa yapmamız çok önemli. Fiziksel bir aktivite, spor veya yoga fizyolojik bir değişim sağlıyor ve bu değişim psikolojimizi olumlu bir yönde değiştiriyor. Keyif iyileştiren bir unsur ve sosyal hayvanlar olduğumuz için insanın insana ihtiyacı var. Sosyal ilişkisi olan kişilerin daha uzun ömürlü olduğu da bir çalışmada ortaya konulmuştur. Ya da mesela yalnız yaşayan ve yalnız ama kedi veya köpeği olan kişiler arasından da , bir bağ ve ilişki içinde olduğu için hayvanı olan kişilerin ortalama 5 sene daha uzun yaşadığı istatiksel olarak ispat edilmiştir. Kısaca bilinçli ve farkında seçimler ile bize keyif veren , bize iyi gelen şeyler yapmalıyız: Düzenli bir yaşam stili de önemli. Disiplin özgürlük getiriyor aslında ve bütün bunların içinde şükran hislerini de beslemek çok değerli.

Yaşam ile olan ilişkimizin niteliğine bakmamız gerekiyor; besleyici kitaplar okumak (Eckhart Tolle, Jon Kabat Zinn, Dr. Gabor Mate ve daha nice nice) ve düzenli bir rituel içinde meditasyon gibi fiziksel bir pratik bence kişinin kendi dönüşümünde en etkili ve güzel yollar olabilir. Bunları yapmaya kendinden başlamak ve öz şefkat pratiğini geliştirmek gerekiyor çünkü çoğu zaman en acımasız kişi insanın kendi oluyor.

I.D:

Meditasyon ve Yoga Tam Olarak Nedir ve Hiç Yapmayanlara Başlama Önerileri?

M.E:

Yoga ve meditasyon kısaca sağlık demek. Fiziksel,duygusal, zihinsel ve ruhsal bedenimizle sağlıklı bir ilişkiye girmemize aracı oluyor. Fiziksel bedenimizde 8 ana sistem var : Hareket, solunum, sindirim, sinir, dolaşım, üreme ve endokrin sistemi ve yoga-meditasyon hepsine genel bir sağlık getiriyor. Katmanların arasındaki ( fiziksel, enerjetik, duygusal, zihinsel ve ruhsal ) küskünlüğe son veriyorsun.

Farkındalıkla yaptığın hareketler ve nefesin uyumlu beraberliği içinde:

● genel bedenin enerji akışı düzenleniyor.

● birikmiş toksinlerin bedenden atılmasına yardımcı oluyor.

● organ duyumu içinde organlarımıza masaj oluyor.

● nefes kasları çalışıyor ve akciğerlerimizin nefes kapasitesi artıyor.

● zihin hep şimdide var olan beden duyumlarına ve nefese odaklandığı için an’a,

şimdiye davet ediliyor.

● sağlıklı bir mesafeden, nefesin yardımıyla duygu ve düşüncelerin ile bir gözlemci

olarak doğru bir ilişki kuruyorsun. Üzgünüm demek yerine burada üzüntü var gibi bir

yaklaşımı benimsiyorsun. Bir duygu ve düşüncede kaybolmaktan ziyade, olanı olduğu

gibi kabullenmeyi öğreniyorsun.

● Gözlem yapan halden, olan hale geçiş yapıyorsun.

Benim hocam Cyndi Lee der ki, nefes alıp verebiliyorsan hangi yaşta olursan ol yoga ve

meditasyon yapabilirsin. Kişi bedenine iyi gelebilecek şekilde hareketleri uyarlayabilir.

Benim tavsiyem yargısız ve beklentisiz bir şekilde hedefe kilitlenmeden, fiziksel bedenden başlayarak kendilerini keşfetmelerine, hep o başlangıç zihninde kalarak, şimdide olanla ilgilenerek yavaşlamalarına izin vermeleri ve ilk evvela konusunda uzman, güvendikleri birisi ile çalışmaları. Sonuçta yoga bir bağ kurma sanatı; kendimizden başlayarak, yaşam ve her şey ile, bir kendimizi sevme yolu. An be an değişen gerçeklik ve gerçekliğimiz içinde hakikatımızı bulma araştırması. Yaşam yolculuğunun yolcusu olmak önemli ve bu yolculuğu uyanıklık içinde, farkındalıkla, gönülden ve berrak bir zihin ile yürümek istiyoruz.

Bu soruyu meditasyon ne değildire cevap vererek yanıtlamak istiyorum. Meditasyon

düşünmeme hali, zihnimizdeki düşüncelerin durması anlamına gelmiyor ve bir odaklanma hali değil. An’da olanla mevcut olmak anlamında. Kısaca meditasyon olanla durmak ve olanla yakınlaşmak anlamına geliyor. Her halimizi kapsamayı ve kucak açmayı öğreniyoruz.

Sessiz ve sabit meditasyonlarda, gözlemci konumunda iken tek yaptığımız olanla bağ

kurmak; itmeden, çekmeden, yargısızlığa ve tarafsızlığa, anlayışlı ve şefkatli, açık ve nazik

bir tavrı davet ederek. Meditasyonun kısaca 3 faydasından bahsedebiliriz.

● Şayet düzenli pratik edilirse, sinir sistemimizin öz regülasyonu oluyor.

● İlk kendimizden başlayarak etrafımızdaki her şey ve dünya ile çıplak bir şekilde bağ

kuruyoruz. Arzularımız, ihtiyaçlarımız, korkularımız, üzüntülerimiz ve koşullanmışlıklarımız ile karşılaşarak samimiyet, dürüstlük ve şefkatle kurulan bir bağ

bu. Aşkınlık hali; ben sadece bu zihin ve beden değilim, ben beden ve zihnin ötesinde

varım diyorsun ve varlık olarak, o saf farkındalık alanını ziyaret ediyorsun. Bu alana

Dr. Dan Siegel alıcı, açık, huzurlu ve berrak, özümüz ve merkezimiz diyor.

● Hiç yapmayanlar yine beklentisiz bir şekilde ve kısa kısa oturuşlarla başlayabilirler.

Sonra zamanla oturma süreleri uzayabilir. İlk olarak bir hoca ile çalışmayı tavsiye

ederim. Şekilci olmamak lazım. Eğer dik otururken sırt kasları vb. ağrıyorsa, destek

görmek için duvara yaslanabilirler. Sabırlı bir yolculuk olsun. Sadece yoldayız. Bir

hedef yok, varmak istediğimiz bir yer yok, ödül yok. Katı ve koruyucu katmanından,

kırılgan katmanına ve oradan da öze bir yolculuk bu.


6 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Kendimce...

bottom of page