top of page
Yazarın fotoğrafı

GEZİ NOTLARI



Hayatın gizemli akışı içinde

Uzandığım bu tatil boşluğunda

Denizi seyrediyorum…

Dalgaların kıyıya vurmasıyla

Esen rüzgarın sesiyle,

Denizin türlü mavi tonlarının içinde

Gökle denizin mavisinin buluştuğu ufuk çizgisinde

Kayboluyorum

Sonsuzluk içinde kaybolmanın keyfi ve huzuru içinde

Boşluğun verdiği derinliğin içinde süzülerek

Biraz duruyorum….

Tam bir akış içinde, sorumsuzluğun içinde, keşiflerle dolu, tam bir tatil yaşadım. Türkiye ne güzellikler ve zenginliklerle dolu bir ülkeymiş. Her gittiğimiz köşenin ayrı bir hediyesi vardı. Hayatımızda bazı duraksamalar yaratarak, günlük sorumluluklarımızın dışına çıkarak, farklı bir seyir halinde beslenmek, dinlenmek, dinlemek ne kadar da güzelmiş ve ne kadar da önemliymiş….Paylaştıkça çoğaldığımıza ve zenginleştiğimize inandığım için kısacık da olsa biraz tatili burda yazmak istedim.

Yolculuğun tadını, gitmenin özgürlüğünü, sorumsuzluğun keyfini, gittiğim yerden özlemeyi, kim olduğumu , ne olduğumu sorguladığım ve sorgulama esnasında gittiğim yerlerde anda kalarak, yeniliklere açılmanın hazzını bütün bütün bu tatilde yaşadım.

Akış içinde olmak tıpkı bir vinyasa dersi gibi….

Tatilimizde belki ana rotalar belirledik Alaçatı, Bodrum gibi… Ama gerisi biraz yolun bizi götürdüğü yerler, çevremizden duyduğumuz tavsiyeler doğrultusunda oluştu. Kalacak yerlerimizi daha önceden planlamadan oluşan bir tatildi. Anda varolduk, hissederek kendimizi o yerin tadına bıraktık.

Hangi bir köşeden başlayayım bilmiyorum. Her bir yer kendine özeldi. Küçük keşifler içinde ruhumyenilendi. Alaçatında Su’dan restoranda yediğimiz ve içtiğimiz farklı lezzetlerin karışımının tadı halen damağımda. Ananaslı rakı, limonlu tereyağ, şeftalili lor peyniri bu değişik tadlara birer örnek. Bodrumda ise yeni anne olmuş arkadaşımızın yaşantısına dahil olduk. 2 aylık Diyar bebeğin sevimli ve saf varlığı içinde, anne ve babasının sevgi dolu, güvenli kolları arasında denizle tanışması tanıdıklık ettiğim apayrı bir duygu idi. Ovabükü en güzel, yıldızları ve samanyolunu gözlemlediğimiz yer oldu. Yıldızların ışığı altında kumsalda uzanmak ve gecenin boşluğu içinde zamanı adeta dondurmak çok özeldi. Eski datça sokaklarında yürümek, Surya yoga merkezinin misafirverliği içinde bir gece konaklamak ve Datça – Marmaris arası o güzelim çam ormanları içinde araba ile seyir etmek ve Türkiyemizin doğa güzelliklerine hayran kalmak…Dalyan, İztuzu plajı, Faralya, Kayaköy derken Kaş da bulduk kendimizi. Ve açıkcası en beğendim yer Kaş oldu. Halen kendine özgü, halen daha az bozulmuş, küçük, şirin bir beldemiz. Kaştan kekovaya tekne turu ile uzandık. Kaleköy, batık şehir, Patara plajı…

Bu tatilde, öyle güzel bir doğa ile başbaşa kaldık ki, doğanın gizemi ve muhteşemliği karşısında büyülendim. Ve tabii ki de bu güzelliklere sahip çıkmanın bilinçi içimde daha daha yükseldi. Öyle ki doğa sonsuz değil, yaşayan bir organizma, kendi içinde mükemmel bir döngüsü olan. Nasıl doğa ana bize nimetlerini çömert bir şekide sunuyorsa, bizimde doğa ile ilişkimizi tekrar tekrar gözden geçirmemiz gerekior. Doğaya saygı gösterip, içinde barınan her türlü canlıyı korumak, sahip çıkmak da bizim sorumluluğumuz diye düşünüyorum. Bizim memlekette maalesef inanılmaz bir çöp kültürü var. Gittiğimiz yerlere çüpümüzü bırakma alışkanlığımız ile en güzel koylarda karşılaştım. Çeşitli hisler içerisinde üzüldüm, sinirlendim. Ama susmamaya karar verdim. Hatta çöpümüzü ne kadar minimuma indirebiliriz bunu düşünmeye başladım. Kendi çöpümüzü toplamanın dışında daha ne kadar az çöp üretebiliriz ? Mesela edindiğim bir alışkanlığı paylaşmak istiyorum. Bakkaldan vb alış veriş yaparken yıllardır poşet almıyorum. Ya kendi torbamla gidiyorum ya da elimde taşayabileceğim kadarı ile torbasız çıkıyorum…

Bir başka kendimi aştığım olay ise bu tatilde yamaç paraşütü yapmak için cesaret toplamam oldu. Ve bir gece önceden heyecan bastı. Hatta o gece uykumdan uyanıp, zihnimin kurduğu negatif düşünceler içinde kendi kendime korku ve heyecan oranımı artırdım. Zihnim bir kurbağa gibi bir buraya bir oraya zıplamaya başladı. Ya denize düşersek, iplere dolanırsak, ya paraşütte delik açılırsa gibi zihnimin içinde ürettiğim korkularımla başbaşa kaldım sabahın 5 sularında. Ve nihayet yataktan kalkarken, o sabah kendime hatırlattığım tek şey kendini bırak, hocanın güvenli kolları arasındasın cümleleri oldu. Bir motto gibi tekrar ettim bu cümleleri. Korkunun kimseye faydası yok. Araba ile atlayacağımız yüksekliğe giderken kendimi hep gözlemledim. Değişen hislerime, düşüncelerime bakarak. Ve uçus anı sırasında doğru rüzgarın gelmesini beklerken, kendimi bir meditasyon içine bıraktım. Sakinliği davet ederek, ne olucaksa olucak ve hocanın güveni içindeyim diyerek. Ve sonra o an geldi. O yükseklikten yeryüzüne tanıklık etmek, rüzgarın eşliği içinde tıpkı bir kuş gibi semalarda süzülmek, ayaklarımın yerden kesilmesi daha önce tadmadığım keşifler oldu. Belki 20 dakika uçtuk. Keşke daha uzun kalabilseydik hissi ile aşağıya indim.

Geri dönüş yolunda Cunda adasında bir gece konakladık. Adanın en yeşil kısmında, denize sıfır Ada Kampta. Ve ilk defa bir karavanda uyudum. Belki uykularımın en tatlısı oldu bütün tatil boyunca. Cunda adasının otantikliği, eskiyi yaşatması, fasılları ve rum evlerinin içinde yürümek ne hoştu.

Şimdi tekrar İstanbul’dayım. Bugün ilk yoga dersimi vereceğim. 16 günlük aradan sonra yine heyecanlıyım. Nedense bu tür aralarda, hep ders vermeyi unutmuşum gibi hissediyorum. Ama biliyorum ki bu sadece bir tasa. Matımın üstünde güveniyorum ki doğru cümleler beni yönlendirecek. Hiçbir şey yapmama gerek kalmadan.

Herkese keşif dolu, dinlenmeli ve dinlemeli güzel bir tatil kaçamağı dilyorum.

Sevgiyle kalın…

17 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page